İç Dünya Oyunları

  • Yayınevi: Epsilon Yayınevi

Çocuklar oyunla büyür, ya büyükler? Bazen büyükler de…

“Oyun” sözcüğü beni her zaman büyülemiştir.  Onun asıl büyüsü, ciddiyetten uzak gibi görünürken, ciddi bir biçimde ve gerçeğin ta kendisi kadar etkilemesidir insanı. Oyun güldürür, kızdırır, öğretir, ağlatır, iyileştirir, olgunlaştırır.. Tabi oyun oynamayı, çocuklar gibi ciddiye alıyorsanız eğer...

Yeşim Türköz

İlk kitabı Büyü Dükkânı'yla okuyucuları selamlayan Yeşim Türköz şimdi de İç Dünya Oyunları ismini verdiği ikinci romanıyla karşımızda. Klinik Psikolog ve Psikoterapist olan yazar, bu engin psikoloji bilgisini, kurmacanın ana besin kaynağı olarak kullanmaya devam ediyor.

İç Dünya Oyunları'nda fantastik bir öykü ve sıra dışı kahramanlar bekliyor bizi. Akıl, Dürtü, Sağduyu, Haset, Coşku, Vicdan, Hüzün, Bellek ve diğerleri; yasak aşk, ayrılık gibi çetrefil projeler üzerinde çalışıp, bu grift 'iş'lerden yorulunca hep beraber tatile çıkmaya karar veriyorlar. Fikir, Coşku'dan çıkıyor, organizasyonu Akıl yapıyor. Böylece, ismi olup cismi olmayan bu varlıkların, her gününü psikodramatik bir oyunla taçlandırdıkları bir haftalık tatilleri başlıyor. Onların aralarında oynadıkları oyunlara biz de eşlik ediyoruz farkına bile varmadan. Ama oyunların her biri kendi kendimizle karşı karşıya gelme seansları olup çıkıyor sonunda. Yazar, romanındaki pek çok şey us dışı olsa da bizi inandırmayı kolaylıkla başarıyor. Bunda da metnine oya gibi işlediği zengin ayrıntıların payı büyük. 

Radikal Kitap (Ağustos 2005) 

***“Bir düşünün. Akıl Dürtü Sağduyu Haset Coşku Vicdan ve diğerleri toparlanıp hep birlikte bir tatile çıkıyorlar. Dolambaçlı ilişkilerinden bunalmış şöyle rahat bir soluk almak istiyorlar. Her birinin isteği diğerlerince engellenmeden dilediğini yapacağı hoş özgür bir vakit geçirmek..

İsmi olup da cismi olmayan bu "var"lıklar istediklerine kavuşacaklar mı? Yoksa tatilde altı gün boyunca oynadıkları "yaşam oyunları" hiç farkında olmadıkları gerçek ihtiyaçlarıyla yüz yüze gelmenin yolunu mu açacak?

Büyü Dükkanı 'nın yazarından iç dünyamıza bakışı oyun duygusuyla billurlaştıran yeni bir roman.

Seda Toksoy (2005) 

***“Akıl, dürtü, sağduyu, haset, coşku ve diğerleri... Yeşim Türköz, 'İç Dünya Oyunları'nda okuyucuyu ilginç oyunlarla dolu bir tatile davet ediyor.

İlk kitabı Büyü Dükkânı'yla okuyucuları selamlayan Yeşim Türköz şimdi de İç Dünya Oyunları ismini verdiği ikinci romanıyla karşımızda. Klinik psikoloji uzmanı ve psikoterapist olan yazar, bu engin psikoloji bilgisini, kurmacanın ana besin kaynağı olarak kullanmaya devam ediyor. Türköz'ün yeni kitabında da yine ruhsal dünyamız sözü alıyor ve arzuları, hayal kırıklıklarını anlatmaya başlıyor.

‘Yunus Emre'nin söze vurduğu gibi, bir başka ben vardır sanki 'ben'imizin içinde. Orda bir şeyler olmaktadır ve çoğu zaman biz dışarı sızanların izini takip ederek oraya varmaya çalışırız. Her ne kadar kendimizi tanısak bilsek de bazen yabancıyızdır içeride olup bitenlere. Severken vazgeçebilir, kızarken affedebilir, isterken korkabilir, doğrulurken düşebiliriz ve neden böyle olduğunu anlamayız çoğu zaman. İç dünyamızın alacakaranlığındaki istemsiz oyunların yansımalarıdır bunlar.’

Yeşim Türköz, İç Dünya Oyunları'nın iskeletini de tıpkı Büyü Dükkânı'nda yaptığı gibi oyun üzerine inşa ediyor. İç Dünya Oyunları'nda fantastik bir öykü ve sıra dışı kahramanlar bekliyor bizi. Akıl, Dürtü, Sağduyu, Haset, Coşku, Vicdan, Hüzün, Bellek ve diğerleri, yasak aşk, ayrılık gibi çetrefil projeler üzerinde çalışıp, bu grift 'iş'lerden yorulunca hep beraber tatile çıkmaya karar veriyorlar. Fikir, Coşku'dan çıkıyor, organizasyonu Akıl yapıyor. Böylece, ismi olup cismi olmayan bu varlıkların, her gününü psikodramatik bir oyunla taçlandırdıkları bir haftalık tatilleri başlıyor. Onların aralarında oynadıklarına biz de eşlik ediyoruz farkına bile varmadan. Ama oyunların her biri kendi kendimizle karşı karşıya gelme seansları olup çıkıyor sonunda.
Yazar, romanındaki pek çok şey us dışı olsa da bizi inandırmayı kolaylıkla başarıyor. Bunda da metnine oya gibi işlediği zengin ayrıntıların payı büyük. Mesela kitap kahramanlarının giysileri bunun için çok iyi bir örnek. Coşku kırmızılı, morlu, yeşilli, sarılı alacalı giysisi ve kocaman kenarlı, çizgili şapkasıyla gezerken bellek çok cepli kıyafetler giyiyor. Öfke ise ateş kırmızısı tonlarında dolaşıyor. Yani aralarında rüküş olan yok, hepsi kendine yakışanı giyiyor.

Gelelim oyunlara. En ilgi çekici olandan, Büyü Dükkânı'ndan başlayalım anlatmaya. Büyü Dükkânı, içinde her şeyin satıldığı bir yer. Müşteriler buradan aşk, şans ya da mutluluk gibi pek çok şeyi satın alabiliyorlar rahatlıkla. Ama karşılığında çok önemli bir bedel ödemeyi göze alarak. Bu büyülü dükkâna biz de giriyoruz ve oyunun sonunda hayatımızda en çok eksikliğini duyduğumuz şeyi buluyoruz.

Hem hasta hem doktor

Bir başka oyunda, biri ebe seçiliyor ve dışarı çıkartılıyor, geri kalanlar aralarında birtakım değişiklikler yapıyor ve ebe tekrar içeri alındığında yokluğunda farklılaşan şeyleri sorular sorarak bulmaya çalışıyor. Ebenin sorduğu sorularla tezat duygularımızın üzerindeki perde aralanıyor. Ve içimizde bir sorgulama süreci başlıyor.

'Altı Saat Kala' da romandaki en çarpıcı oyunlardan biri. "Ölüme altı saat var. Ne yaparsın? Nasıl geçirirsin, hayal et ve anlat" diyor yazar, hem kitap kahramanlarına hem de okuyucularına. Çok ilginç yanıtlar çıkıyor karşımıza. "Yaşam dibi çatlak kavanozdaki su gibiydi. İçindeki balıklar çatlağın ne büyüklükte olduğunu ve suyun hangi hızla eksildiğini hiç bilmezlerdi. Onlara düşen her gün biraz daha azalan suyun içinde dünkünden daha iyi yüzmekti."

Sıra dışı roman kahramanları kendi aralarında oyundan oyuna koşarken sadece bizi peşlerinden sürüklemiyorlar, bir psikoterapistin de dikkatini çekiyorlar. Onu da oyunun içine alıyorlar. Psikoterapistin bulduğu oyunu oynuyoruz hep birlikte. Kuralsa çok basit: "Burası bir klinik, hasta da sizsiniz doktor da. Hadi kendinizi tedavi edin."

Bu soru üzerine Kibir, peçetesine bir şiir karlamaya başlıyor:

Ya hiç sevmedin kendini, kimse sevmiyor diye ya da bir tek sen sevdin kendini kimse sevmiyor diye.
Sadece kibir değil tabii kendiyle hesaplaşan. Bizimde görünen ve görünmeyen yüzümüz başlıyor dertleşmeye. Yazarın dediği gibi: "Çoğu zaman oyunların etkisi gerçekler kadar çarpıcı olur. Tabii oyun oynamayı çocuklar kadar ciddiye alıyorsanız eğer."

Radikal Kitap (2005)   

OKUYUCU YORUMLARI

***“Tesadüfen aldığım bir kitap sonradan favorilerim arasına girdi ve arkadaşlarıma da okuttum. Hem Büyü Dükkânı’nı hem de İç Dünya Oyunları’nı okumayanlarının okumasını mutlaka tavsiye ediyorum. Öğretmenim. Bazen bu kitaplardaki yöntemleri derslerimde bile kullanıyorum.”

***“Büyü Dükkânı’nın devamı niteliğinde yazılmış bu kitap, psikodrama hikayelerinden oluşuyor. Çok güzel bir kitap. İnsanı okurken düşündüren, ayrıca yakınlarınıza kitap hediye etmek istiyorsanız bundan iyisi olamaz.” 

***“Büyü dükkanı'nın yazarının yine aynı tatta ikinci kitabı yine çok eğlenceli ve düşündürücü. Akıcı üslubu, keyifli karakterleri ile iç dünyanızda sıkça yaşadığınız olayları ele alıyor Türköz. Utanç, akıl, hüzün, haset, vicdan, sağduyu, korku, çoşku, dürtü... Sizde olanlar bu kitapta... Eğlenceli bir psikoloji kitabı, herkese tavsiye edilir.” 

***"Severken vazgeçebilir, kızarken affedebilir, isterken korkabilir, doğrulurken düşebiliriz ve neden böyle olduğunu anlamayız kimi zaman. İç dünyamızın alacakaranlığındaki istemsiz oyunların yansımalarıdır bunlar. Oyuncular bizden olsa da oynadıkları oyunlar biraz yabani ve yabancıdır. Sanki bölerler, eksiltirler biricik benliğimizi. Oysa onun ihtiyacı, parçalarını bir araya getirerek, kendi kendini bütünlemektir. Çünkü o zaman çok daha farklı ve fazla olacaktır parçalarının toplamından..."

Psikolojik içerikli kitaplara hep bir merakım olsa da sanırım ders kitabı gibi olmayan, karmaşık terimleriyle beni bilmediğim bir denizin içine sürüklemeyen bir kitap bulmak benim için zor olmuştu. İmdadıma ise Yeşim Türköz'ün Büyü Dükkanı kitabı yetişmişti. Öyle sevmiştim ki kitabı yazarın diğer kitaplarına da heves etmiştim. İç Dünya Oyunları, kendi içinde farklı, sorgulatan ve bence çok özel bir kitaptı.

( Büyü Dükkanı kitap incelememi okumak için tıktık )

"...kusursuz olma çabası, kusurlu görünmeye tahammül edememenin bir sonucudur."

Bu kitap farklı, neden mi? Siz hiç karakterleri Akıl, Dürtü, Sağduyu, Haset, Coşku, Vicdan, Hüzün, Utanç ve bunlar gibi pek çoğu olan bir kitapla karşılaştınız mı? Ben karşılaşmamıştım. Sanırım kitabı edinirken yazar etkeni dışında beni cezbeden noktalardan biri de bu oldu. Bu varlıklar toplanıp tatile çıksa peki, neler olur dersiniz? Hepsi de yorgun ve gönüllerince hoş bir tatil geçirmek istiyorlar. Sizce bu mümkün olur mu dersiniz? Kimbilir...

"Hepimizin iç dünyası biraz alacakaranlıktı zaten... Her şeyi öyle ilk bakışta göremezdik. Görmek de istemezdik belki... Herhalde böylesi daha iyiydi. Onun için iç dünyamızı, pek de farkında olmadan, farklı katmanlardan oluşturur, sonra da onu anlayabilmek için elimizde bir fenerle, derinliklerle dolaşmak zorunda kalırdık. Aslında katmanlarımızın olması doğal ve gerekliydi. Aksi takdirde ruhumuzu korumamız mümkün olmazdı... Zemin sağlam olduğu sürece, yeterli donanıma sahip olduğumuzu hissettikçe onları keşfe inebilirdik."

İç Dünya Oyunları'nda ne ardı ardına öğütler var, ne de size şunu yapın diye seslenen bir ses. Kendi yolunuzu çizmeniz için sadece umut, cesaret ve sorgulatma var. Bu yüzden de hiç gerilmiyorsunuz okurken. Sadece çokça düşünüyorsunuz. Kendinizi çokça yorumluyor, bir o kefeye, bir bu kefeye koyuyorsunuz içinizin parçalarını. İç dünyanızda sürüp giden tartışmada kimin sözü geçiyor diye düşünmeden edemiyorsunuz. Dürtü mü, akıl mı, sağduyu mu, yoksa hüzün mü? Kim başı çekiyor bu aralar bende diye düşünüp duruyorsunuz? Hatta baskıladığınızı önceden fark etmediğiniz yanlara üzülüyorsunuz. Oysa denge için içinizdeki her bir parçanın söz hakkına ihtiyacı olduğunu anlıyorsunuz. İç Dünya Oyunları basit, anlaşılır dili ve ilk okuduğunuzda çok da iddialı gözükmeyen oyunları arasında işte bu kadar çok şeyi yaşatıyor size. Bir bakıyorsunuz ki kitap sizi dağıtmış, ardından toplamış ve siz farkına varana kadar hepsi olup bitmiş.

"Dış dünyada olduğu gibi, iç dünyaların da afetleri vardı. Zemin sağlam ise hafif izlerle atlatabiliyordunuz bunları. Ama derin yarıkların üzerinde yaşıyorsanız, hasarlar büyük olabiliyordu."

İç Dünya Oyunları'nı bitirdiğimde bir süre oturup düşünürken buldum kendimi  Neyi fark ettim biliyor musunuz? Herşeye yetişmeye çalışırken aslında kendimize geç kalıyoruz. Oysa ilk ve en önemli durak biz değil miyiz? Kısacası, fark ettirmeden insana dair çok şey anlatan ve düşündüren bir kitaptı. Yalın, açık, oyunlarla bezenmiş, hatta neşeli bir dili olan bu kitap ne ara beni bu kadar etkiledi anlamadım gitti ama sanırım ustalık da burada değil mi?

Sevgilerle

http://birbeninhalleri.blogspot.com.tr/