Psikodrama Nedir?

Psikodrama, Dr. Jacob Levi Moreno (1889-1974) tarafından kurulmuş olan, gücünü insandaki yaratıcılık, spontanlık ve eylemden alan ve insanda varolan empati, tele ve transferans ilişkilerini araştıran  bir grup psikoterapisi yaklaşım ve yöntemidir. Psikodrama, gerçeğin, dramatizasyon yoluyla yeniden keşfedilmesidir. Psikodrama sözcüğü, bildiğimiz gibi, “psişe” ve “drama” kavramlarından oluşur. Anlamı, “ruh dünyasının eyleme dönüşmesi” olarak tanımlanabilir. Psikodramayı tanıtmadan önce, Moreno’nun yaşam öyküsünü kısaca özetleyelim.

 

J.L. Moreno, 18 Mayıs 1889’da Bükreş’de doğdu. Moreno’nun kendisi, bazı makalelerinde, Karadeniz’de bir gemide dünyaya geldiğini belirtse de resmi kayıtlar bunu doğrulamamaktadır. Sefarad Yahudisi bir ailenin 6 çocuğunun en büyüğü idi. Her çocuk gibi oyun oynamaktan çok zevk alırdı. En fazla anlatılan oyunu, arkadaşlarıyla oynadığı ve cenneti canlandırdıkları Tanrı ve melekleri oyunudur.  Bu oyunda evdeki sandalyelerle cenneti kurarlar, kendisi Tanrı rolünü alır, arkadaşlarına ise melek rolünü verirdi.

 

Moreno 6 yaşındayken, ailesi ekonomik nedenlerle Viyana’ya taşındı. Okul hayatına burada başladı ve merakı ve zekası ile ön plana çıktı. Ergenlik çağının ortalarında felsefe kitapları ile dini kitapları okumaya başladı. Viyana çevresindeki parklarda çocuklara hikayeler anlatıp oyunlar oynardı. Hikayelerin konuları hakkında doğaçlama yapmaya teşvik edildikçe, çocukların canlılığının ve zekasının arttığına dikkat etmişti. Hatta bu dönemde, çocuklar için bir çocuk tiyatrosu kurduğundan da  söz edilmektedir. Bu deneyimler, daha sonra spontanite ve yaratıcılık konularındaki düşüncelerinin de temelini oluşturur.

 

1905 yılında, ailesi Berlin’e taşındı, fakat Moreno orada kalmak istemeyip, Viyana’daki akrabalarının yanında kalmak üzere geri döndü. O günden sonra da ailesiyle hiç yaşamadı. Bir süre sonra anne ve babası ayrıldılar ve Moreno bu ayrılığı çok büyük hayal kırıklığı ve kızgınlıkla karşıladı. Zamanla okulda da derslere girmeyen ve öğretmenlerle tartışan bir öğrenci haline geldi. Bir süre okuldan da uzaklaşıp, kendini ruhsal araştırmalara ve kitaplara verdi. 1910 civarında, Tanrı, tiyatro gibi konulardaki felsefi fikirlerini oluşturmaya başladı. 1911-1917 yılları arasında, Viyana Üniversitesi’nde Tıp okudu. Üç arkadaşıyla birlikte özellikle göçmenlere hitap eden bir karşılaşma evi (the house of encounter) kurdu. Bu grup her gece bir araya gelerek toplantılar yapıyordu. Kimse ona grup liderliğini vermemiş olsa da gerek mistik inançları, gerekse tartışmalardaki öne çıkışları ile grubun spontan lideri olmuştu. Okulda psikiyatriden dersler alsa da kendisini aile hekimi olmaya hazırlıyordu. Bu dönem içinde Sigmund Freud’un rüyalar üzerine verdiği bir derse katıldı. Dersin çıkışında Freud,  Moreno’ya hangi alanla ilgilendiğini sordu. Moreno, “Dr. Freud ben sizin bıraktığınız yerden başlıyorum. Siz insanlarla ofisinizdeki yapay ortamda buluşuyorsunuz, bense sokakta, evlerinde; onların doğal ortamlarında buluşuyorum. Siz onların rüyalarını analiz ediyorsunuz, ben onları rüya görmeleri için teşvik ediyorum” dedi.

 

Moreno, tıp fakültesindeyken, iki önemli deneyim yaşadı. 1913’de Viyana’daki fahişelerin resmi makamlarca istismar ve taciz edildiğini öğrendi. Onları, kendine yardım” grupları içinde örgütlemeye başladı. İki yıl sonra da bir mülteci kampının doktoru oldu ve burada önemli gözlemler yaptı. İnsanların dilleri, dinleri statülerine bakılmaksızın boş barakalara yerleştirildiklerini gördü. Barakalarda yaptığı araştırmalarda, birbirlerini tercih ederek bir araya gelmiş olan kişilerde, şartlar aynı olmasına rağmen daha az hastalık görülmekte, buna karşılık zorunlu olarak biraraya gelmiş bireylerin yaşadığı barakalarda daha fazla hastalık ve psikolojik sorun yaşanmaktaydı. Zaman içinde, mültecilerin, kiminle yaşayacaklarına dair tercihler yapmalarına izin verildiği takdirde,  sorunların azaldığını da gözlemledi. Moreno, bu çalışmaları sırasında, seçimlerin ve itimlerin önemine yoğunlaşmış ve sosyometrinin temelini atmıştır.

 

Tıp öğrenimi sırasında yaptığı önemli gözlemlerden biri de mahkeme salonlarına gidip davaları izlemekti. Daha sonra, arkadaşları ile eve gider ve orada yaşananları, roller alarak canlandırırlardı. Burada gelecekteki iki psikodrama tekniğinin temelleri atılmaya başlanmıştı: Eşleme ve rol değiştirme.

 

Tıp fakültesini bitirdikten sonra, ilk dinbilimsel kitabı olan “Babamızın Sözleri”ni yayınladı. Kitapta, Tanrı’nın, şimdi ve burada konuşsa neler söyleyebileceğini manzum bir biçimde yazmıştı. Yine bu dönemde ilk doğaçlama tiyatro grubunu kurdu. Geleneksel tiyatroda hissettiği kısırlığın, senaryolara bağımlı kalmaktan kaynaklandığına inanıyordu. Ayrıca tiyatronun sosyal açıdan daha güncel olması gerektiğine inanıyordu. Bu yaklaşıma, “Spontanite Tiyatrosu” adını vermişti. Zaman içinde, tiyatrodaki doğaçlama sürecini, izleyiciler için olduğu kadar, oyuncular için de bir terapi aracı olarak görmeye başladı.

 

Bu dönemde Moreno iyi bir aile hekimi olarak çalışırken, ruh sağlığı ile ilgili pek çok şey öğrendiği bir hastası oldu. Yıllar sonra geriye dönüp baktığında, bu hastasının, onun psikoterapist olma kararında çok önemli bir yer tuttuğunu gördü.

 

Savaş sonrası Avusturya kargaşa içindeydi ve Moreno’nun uygulamalı sosyal bilimlerle terapötik tiyatro deneylerini destekleyecek ortam yoktu. 1925 yılında ABD’ye göç ederek New York’a yerleşti. O zamanlar 36 yaşında olan Moreno, Viyana’da hala saygınlığından şüphe edilen psikanalizin, ABD’deki popülerliği karşısında şaşırdı. Burada doğaçlama tiyatro denemelerine devam etti. New York’taki bir cezaevinde psikiyatrist olarak çalışmaya başladı. Tiyatro ve etkileşimli grup terapisi konusunda makaleler yazdı. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Philadelphia’daki konferansında yaptığı sunumda ilk kez, “grup psikoterapisi” terimini kullandı. Sonraki bir kaç yıl içinde sosyometrik sistemini geliştirdi. 1934’de, “Yarına Kim Kalacak?” (Sosyometrinin Temelleri) isimli kitabını yayınladı. O dönemde, ülkenin önde gelen psikiyatri merkezlerinden olan Washington D.C.’deki St. Elizabeth hastanesinde psikodrama çalışmalarını başlattı. Mesleğin ileri gelenlerinden büyük destek gördü.

 

1930’ların ortalarında, grup terapisinin Slavson gibi diğer bazı öncüleri de çalışmalarına başladılar. Moreno 1936’da, özel bir psikiyatri hastanesi olan Beacon Hill Sanatoryumu’nu açtı ve yanına bir psikodrama tiyatrosuyla profesyonelleri eğitme amaçlı tesisler kurdu. Yine o yıl, Amerikan vatandaşlığına geçti. 1937’de Moreno, ilk profesyonel dergisi olan Sosyometri: Kişilerarası İlişkiler Jurnali’nin yayınına başladı. Moreno, son hızla çalışmalarına devam etti ve çığır açan tezlerden oluşan makaleler yayınladı.

 

II. Dünya Savaşı sırasında grup terapisi, askeri hastanelerde ve savaştan dönen askerlerin tedavisinde yagın olarak kullanılmaya başlandı. 1942’de Moreno, Amerikan Grup Sosyoterapisi ve Psikodrama Derneği’ni kurdu (ASGPP). Aynı zamanda, Sosyometrik Enstitü ve Psikodrama Tiyatrosunu açıp herkese açık oturumlar düzenleyerek farklı disiplinlerden gelen birçok uzmanın sosyometri ve psikodrama ile tanışmasını sağladı. Bunun ardından, grup psikoterapisi, sosyometri ve psikodrama hem ulusal hem de uluslararası alanda yaygınlaştı.  Moreno’nun açık seansları, 1970’lerin başına dek devam etti. Onun çalışmaları, okullarda, orduda, profesyonellerin eğitiminde etkili oldu ve uygulanmaya başlandı.

 

1950’lerin ortalarından önce, o dönemde psikoterapi alanında etkin olan geleneksel psikanalizin henüz grup terapisi yeniliğini kabul etmemiş olduğunu unutmamak gerekir. Moreno, psikodramanın olduğu kadar grup terapisinin de gelişmesi için uğraştı ve psikoterapide her türlü yeniliğin geliştirilmesini, yaratıcı sanatların kullanılmasını teşvik etti. Örneğin, dans terapisinin öncüsü Marian Chance, ilk makalelerinden birini Moreno’nun dergisinde yayınladı. Hayatı boyunca, birçok kuruluşun ve yayının kurucusu olmuştur. Abraham Maslow, Eric Berne ve Fritz Perls gibi önemli kuramcılar da onun yenilikçi yaklaşım ve tekniklerinden etkilenmişlerdir. Psikodrama ile ilgili en önemli eseri, “Psikodrama” isimli 3 ciltlik kitabı olmuştur.

 

Hayatı boyunca iki kez evlenmiş, ilk evliliğinden Regina adında bir kızı olmuştur. İkinci eşi Zerka ile 1949 yılında evlendi. Jonathan adında bir oğulları oldu. Moreno,  hayatının sonuna dek, önemli çalışmalarını Zerka ile omuz omuza yürütmüştür. Jacob Levy Moreno, 14 Mayıs 1974’de New York’da 85 yaşındayken öldü. Moreno, mezar taşına yazılacak yazıyı şöyle seçmişti: “Psikiyatriye neşe ve kahkahayı katan adam.”

 

Psikodramanın tarihini anlamak, onun bir teknikler bütünü olmaktan çok daha fazla bir şey olduğunu da anlamamız için son derece önemlidir. Moreno, çocuk oyunlarından ve bu oyunların yaratıcıları olan çocuklardan, onların spontan keşiflerinden çok şey almıştır. Bunları, yetişkinlerin dünyasında yer alan tiyatro ögeleri içinde eritmiş ve psikodramanın temellerini atmıştır. Bu, yeni bir dünya görüşü, yeni bir sistem demektir. Moreno’nun takipçilerinin bunu ihmal etmeleri, bazı çevrelerde psikodramayı bir teknikler bütününe indirgemiştir.

 

MORENO’NUN ROL KURAMI

 

Rol kavramı, 1930’larda, rol kuramlarının bilimsel olarak gelişmesine değin, yalnızca tiyatro içinde yer alıyordu. Sonraki dönemlerde, sosyoloji, antropoloji ve sosyal psikoloji alanlarında rol kavramı üzerinde çok sayıda çalışma yapılmıştır. Moreno, ise kendi rol kuramını, geniş kapsamlı bir antropolojik sistem olarak geliştirmiştir. Aslında Moreno yalnızca psikodramanın yaratıcısı değil, psikodramayı da içine alan daha büyük bir şemsiyenin, sosyometrinin yaratıcısıdır. Sosyometri, grup dinamikleri içinde, kişilerarası ilişkilerin niceliksel ve niteliksel ölçümüyle uğraşır. Bu ilişkiler, insanların kendi çevrelerindeki insanlar arasında ya da kendi gruplarının sosyo-emosyonel yapılarında, oynadıkları role bağlıdırlar. Moreno’ya göre, roller “ben”den çıkmaz, “ben” rollerden çıkar.

 

Başka bir deyişle rol, kişilerarası bir yaşantıdır, sosyal yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Moreno, başlangıçta, üç tür rol tanımlamıştı:

  • Psikosomatik roller: Beslenen, uyuyan, yürüyen kişi rolleri.
  • Sosyal roller: Günlük yaşamdaki, anne, baba, çocuk, eş, arkadaş rolleri gibi roller.
  • Psikodramatik roller: Psikodrama sahnesindeki roller.

 

Moreno, daha sonra bu sınıflamaya, psişik rolleri (seven, zevk duyan) ve transcendent rolleri (Tanrı ve evrenle bütünleşen, dünyanın bir parçası olduğunu anlayan insan rolü) de eklemiştir.

 

Moreno, kişiliğin gelişiminde 4 rol gelişim basamağı tanımlamıştır:

  • Embriyonel dönem: Dokuz ay boyunca annesinin karnında yaşayan bebek paraziter roldedir. Doğumla birlikte bu rolden çıkarak psikosomatik role geçer.
  • Birinci psişik dönem: İki alt dönemden oluşur.
    • Özdeşim bütünlüğü (All identity): Bu dönemde bebek, psikosomatik rollere (süt içen, uyuyan, kaka yapan) sahiptir. Kendisi ve dış dünya arasındaki ayırımın farkında değildir. Bu dönemde anneyi kendisinin bir uzantısı olarak yaşar. Bu dönemin sonuna doğru bütün dikkatini, kendisinin, bu özel durumdaki yabancı kısmı (anne) üzerinde yoğunlaştırır.
    • Herşey gerçek (All reality): Kendisi ile dış dünyayı birbirinden ayırmaya başlar. Artık anneyi başlıbaşına bir varlık olarak algılamaya başlar. Bu, rol algısının da gelişmeye başladığı dönemdir. Herşey onun için, “o anda” gerçektir. Yani nesneler de hayaller de aynı derecede gerçektir.
  • İkinci psişik dönem: Bu dönemde çocuğun o zamana kadar birlik içinde olan dünyası gelişip farklılaşarak ikiye ayrılır: Fantaziler ve gerçekler dünyası…Çocuk, hem gerçek hem de fantazi dünyasında yaşayabilir. Bu iki dünya arasındaki geçişlerde ustalaşması beklenir. Spontanlık,  bu iki dünya arasındaki geçişleri olanaklı kılar. Bu dönemde, psikosomatik rollere, sosyal ve psişik roller de eklenir. Artık çocuk, yalnızca “beslenen” olmanın ötesinde, beslenmekten zevk alır hale de gelir. Artık, annesinin rolünü yalnız kabul etmekle kalmaz, etkin olarak onun rolünü alabilir de. Oyunlarda roller almaya ve rol oynamaya  başlar. Kendisinin dışına çıkma ve oradan kendisini yaşama becerisi gelişir.
  • Üçüncü psişik dönem: Bu dönemde, bütünleyici roller ortaya çıkmaya başlar. Kişi, dünyanın/evrenin bir parçası olduğunu anlamaya, diğer varlıklara da ilgi ve sevgi duymaya başlar.

 

Psikodramanın yapısı ve işleyişi büyük ölçüde rol kuramına dayanır. Hiç bir psikodrama oturumu, karşılıklı konuşmalarla geçmez. Psikodramada, rol oynamak, eylemde bulunmak esastır. Psikodrama, kişilerin rol repertuarını zenginleştirmek, spontanlığın artması sayesinde, roller arasındaki geçişlerin kolay ve akıcı hale gelmesini sağlamak konusunda en etkili psikoterapi tekniğidir. Psikodrama sahnesindeki kişiler, psikodramatik rolleri oynayarak, günlük yaşamdaki sosyal rollerini geliştirebilir, yeni rollerle tanışabilir ve bu roller arasında spontan geçişler yapmayı öğrenebilirler.

 

SPONTANLIK, YARATICILIK, EYLEM VE KALICILIK

 

Yaratıcı insanın antropolojisini inceleyen Moreno, evrenin başlangıcından itibaren hep varolan dört kozmik olgu üzerinde durur. Bunlar “spontanlık”, “yaratıcılık”, “eylem” ve “kalıcılık” özellikleridir. İnsanı kozmik gerçeğin bir kopyası olarak gören Moreno, bu dört olguyu şöyle açıklamaktadır:

 

Fiziksel evren durağanlıktan uzaktır. Sürekli olarak devinmekte, değişmekte, yenilenmekte, gelişmektedir. Başka bir deyişle, evrende tükenmeyen, sınırsız biryaratıcılık vardır.  Moreno, kozmozun canlı gerçeği olarak, en başta yaratıcılığı alır. Spontanlık ve eylemin, varolana biçim verme amaç ve ilkesine yöneldiği her yerde, karşımıza yaratıcılık çıkar. Bunun en güzel örneği, biyolojik olarak türün devamlılığında görülür. Bir yumurtanın aşılanması ile anne ve babaya ait cinsiyet hücreleri birbirleriyle kaynaşmakta ve spontan olarak oluşan gen kombinasyonları, yeni bir canlıya biçim vermektedir. Bu yaratıcılığın eyleme dönüşmesi ise spontanlıkla mümkündür. Moreno’ya göre spontanlık, yeni koşullara uygun bir tepki, ya da eski koşullara yeni bir tepkidir. Yaratıcılık bir töz (substance); yani “değişen durumlar karşısında kalıcı olan, kendi kendisine varolan şey” olarak yorumlanırken, spontanlık da bir çeşit katalizör olmakta, varolan yaratıcılığın duruma uygun bir tepki ya da değişim olarak ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Evrenin yaratılış sürecinde, kozmik varoluşun amacı yönünden spontanlık “ilk katalizör”, yaratıcılık ise, “biçimlendirilen unsur” olarak görünür. Bu anlayış içinde, evrendeki yaratıcılık gücü tükenmez. Psikodramanın amacı, insanın spontanlığını bağımsızlaştırarak, onu insan yaşamına biçim ve yön vermede, diğer yetenekler ile bütünleştirmektir.

 

Spontanlık, alışkanlığın tersi değildir. Otomobil kullanmakta olduğu gibi, alışkanlıkların büyük bir kısmı, insan yaşamının gerekleriyle uyumludur. Ancak, bir alışkanlığı zihinsel bir araç olarak kullanmakla, alışkanlığın sizi kullanmasına izin verecek kadar ileri gitmek arasında fark vardır. İdeal olan, alışkanlıkların artık yeterli olmadığı koşullarda, bazı değişikliklerin yapılabilmesi olasılığını kabul eden, uman, uyanık bir tavırdır. İşte o zaman, beklenmeyenle yaratıcı bir şekilde başa çıkmak için spontanlık gerekir.

 

Eylem ise spontanlık ve yaratıcılık gibi, insandan çok daha önce evrene yerleşmiş ve insanlığın evriminde  önemli bir rol oynamıştır. Dilden eski olan eylem, tarihsel avantajını hala sürdürmekte, insanın biyolojik ve sosyal gelişiminde de dilden önce gelmektedir. Psikodrama, insanın özünde varolan eyleme dayanır. Kişiliğin kökleri, konuşma öncesi ilk bebeklik dönemine uzanır. Bu nedenle Moreno’ya göre, eylem gerçeğe dilden daha yakındır.

 

İnsanlıktan yaşlı olan kozmik oluşumlar, evrende kalıcı olmayı başaran insanlar için de geçerlidir.  Hatta belki de insanlık, evrendeki kozmik oluşumların kendi bünyesindeki karşılıklarını bularak, evrenin dengesine ayak uydurmayı öğrendiği için bugünlere kalabilmiştir. Her insan bir yaratıcılık potansiyeli ile doğmaktadır. Bu potansiyelin ne kadar dışa vurulacağı ve eyleme dönüşeceği spontanlığın derecesine bağlıdır. Spontanlığın hiç olmadığı durumda yaratıcılık körelir. Yaratıcılığın olmadığı durumlarda ise spontanlık amaçsız eylemlere dönüşebilir. Moreno’ya göre, her insanda çeşitli düzeylerde yaratıcılık vardır. Ancak, insanların tümü yeterince spontan olmadığı için, yaratıcılıkları gözle görülür hale gelmemektedir. Kuşkusuz Beethoven, Mozart ya da Picasso’nun yaratıcılığına sahip pek çok insan vardır. Ancak onlar kadar spontan olmadıkları için yaratıcılıkları belli bir ürüne ya da esere dönüşmemektedir.

 

Yaratıcılık sürecinde, yaratma kadar yaratılanın korunup devam ettirilmesi de önemlidir. Kozmik yapının bir parçası olan insanı, yaratıcılık, spontanlık ve eylem özellikleri ile düşünürken, bütün bu özelliklerin bir ürün olarak varlık bulmasındaki kalıcılık özelliğini de gözardı etmemek gerekir. Geçmişi ve geleceği birbirine bağlayan, insan kuşaklarının yarattığı kültürel ürünlerdeki kalıcılıktır.

 

PSİKODRAMANIN UNSURLARI

 

Moreno, psikodramada beş temel unsur tanımlamıştır. Bunlar, sahne, protagonist, yönetici, yardımcı egolar ve gruptur.

 

Grup: Psikodramanın tanımlarından birisi, “bireyin grup içindeki tedavisi” dir. Birey, grubun, yöneticinin ve psikodrama ortamının yardımıyla, grup içinde,  kendisinin merkezde olduğu bir çalışma içine girer. Grup, bireyin mikrokozmozudur. Kişi, gerçek yaşamın küçük bir örneğini grup içinde, grupla birlikte oluşturur ve yaşar. Bu yaşantı, farkındalık geliştirme, duyguların dışavurumu, bitmemiş işlerin tamamlanması, düzeltici duygusal deneyim ve değişim için önemlidir.

 

Tüm grup psikoterapilerinde olduğu gibi, grubun sağaltıcı etkilerinin (grup dayanışması, güven, bezerlikler, iletişim vb) lider tarafından sağlanması ve sürdürülmesi psikodramada da çok büyük önem taşır.

 

Psikodrama aynı zamanda, grup içinde, grup aracılığı ile ve grup için değişimdir ya da tedavidir. Drama tek bir kişiye odaklı oynansa bile oyunlaştırılmaya başladığı andan itibaren, dalga dalga gruba yayılarak gruba malolur. Grup, hem oyun ve sonrasındaki katılımlar yoluyla bireye yardımcı olur, hem de onun yaşantısı üzerinden kendisine yardımcı olur.

 

Protagonist: Psikodramada bu sözcük, başoyuncu anlamına gelir. Ancak bunda kastedilen, belirli bir rolü oynayacak bir tiyatro oyuncusu değil, herhangi bir sorununu çözmek ya da bir farkındalık geliştirmek için, grup içinde tamamen spontan olarak çalışan bireydir. Psikodaramada, kişi hoşa gitmek, beğenilmek için oynamaz; farkına varmak, öğrenmek, kendini değiştirmek için oynar. Protagonist, oturumun başında ya doğrudan bir istekte bulunarak ya da bir ısınma oyunu sonrasında spontan olarak ortaya çıkar. Grup da protagonisti sahiplenirse, yönetici ile protagonist ısınma aşamasına geçerler. Psikodramada gruptaki herkes, diğer herkesin yardım görmesi ve iyileşmesi için bir araçtır. Bu nedenle, grubun da protagonisti sahiplenmesi ve onun için varolabilmesi gerekir. Bu da, verilen rollere ısınmayı, özdeşim yapabilmeyi, empati ve tele ilişkilerini kolaylaştırır. Birden fazla protagonist adayının olduğu oturumlarda, seçimin yine psikodrama yöntemleriyle, gruba bırakılması ve grubun birlikte çalışacağı protagonisti seçmesine izin verilmesi gerekir.

 

Protagonistin oyuna ısınmasında yöneticinin çok büyük rolü vardır. Protagonist, yeri ve yaşantıyı kendi anımsamasına ya da tasarımına göre sahneler. Böylelikle intrapsişik yaşantısını, eylem ve sözle sahneye yansıtır.

 

Moreno’ya göre, üzerinde çalışılacak olan durumun, kendi koşulları içinde yaratılması ya da yeniden yaratılması ve protagonistin bu varoluş ve karşılaşmayı bir bütünlük içinde deneyimlemesi, olumlu bir etki için gereklidir. İster geçmişle ister gelecekle ilgili olsun, psikodramanın en önemli tedavi edici işlevi, yaşantıyı şimdi ve burada anlama ve kavramadır. Burada, varoluş eyleme dönüşür.

 

Yönetici: Psikodramatist ya da psikodrama yöneticisi, psikodramanın işlemesinden en fazla sorumlu olan kişidir. Belki de diğer grup psikoterapisi yöntemlerinden farklı olarak, yöneticinin insiyatifi en fazla elinde bulundurduğu yöntemdir psikodrama. “Yaratıcılık”, “Spontanlık” ve “Eylem” üzerine kurulmuş olan psikodramada yönetici, kendi yaratıcılığını ve spontanlığını kullanabilen bir kişi olmak ve eyleme dönük oluşu, en üst aşamada yaşamak durumundadır.

 

Sahne: Psikodramanın yapıldığı yerde, konunun / sorunun dramalaştırılarak ortaya konulması için kullanılan alan sahnedir. Sahne için çok özel bir koşul gerekmemektedir. Psikodrama sahnesi, ne oyuncuların hareketlerini kısıtlayacak kadar küçük, ne de grup birliğinin oluşmasını zorlaştıracak kadar büyük olmalıdır. Protagonist odaklı oyunlarda sahnenin protagonist tarafından oluşturulması gerekir. Yönetici, sahnenin olabildiğince detaylı hazırlanmasına olanak tanımalıdır.

 

Sahne aynı zamanda, yönetici ile protagonistin ısınma yürüyüşü için de kullanılır. Yanyana yürürken konuşur ve üzerinde çalışacakları konuyu belirlerler. Isınma aşaması, hem  oyuna hazırlanmakta hem de sahnenin hazırlanmasında çok büyük önem taşır.

 

Sahnede kurulan oyunu, bütün grup aynı anda görebilmeli ve duyabilmelidir. Bu, grubun oyunu ve protagonisti sahiplenmesinin önemli bir koşuludur. Grubun dikkati oyunda olmalıdır. Hem oyun sırasındaki rol almalar ve eşlemeler hem de oyunun ardından gelen  geribildirim ve paylaşım aşamaları için bu çok önemlidir.

 

Yardımcı Oyuncular ya da Yardımcı “Ben”ler:Grup içinden oyuna giren ve protagonistin oyunundaki ilişki kişilerini temsil eden grup üyeleridir. Genellikle protagonistin seçimi ile ve onun verdiği rolleri oynarlar. Böylelikle onun projeksiyonlarının ve transferanslarının da objesi olurlar. Çoğu zaman, protagonistin kendisinin rolünü alacak bir yardımcı oyuncuya da ihtiyaç duyulur. Bu durumda o kişiye “yardımcı ben” ya da “yardımcı ego” denir.

 

Bu kişiler, aldıkları rolleri protagonistin tanımlamalarıyla oynadıkları için, kendi gerçeklerinden uzaklaşıp role girerler. O rolün gerçeğini yaşamaya çalışırlar. Eğer role iyi ısınır ve girerlerse, empati ve tele ilişkileri sayesinde oyunun akışını kendiliğinden sürdürebilirler. Bazen spontan sözleri ve eylemleri protagonistin gerçeğine ya da projeksiyonlarına çok uyar. Eğer uymazsa, protagonist onların yerine geçerek, rollerini tanımlar. Rol değiştirmeler, hem direncin azalmasını, hem de empatinin ve içgörünün güçlenmesini sağlar.

 

Yardımcı oyuncuların, sosyoterapötik işlevleri çok büyüktür. Oyunun sonunda verdikleri rol geribildirimleriyle, protagonistin kendi ilişki dinamiklerini bir bütün olarak kavramasına yardımcı olurlar.

 

BİR PSİKODRAMA OTURUMUNUN ÜÇ AŞAMASI

 

Genellikle 1,5 – 3 saat arasında süren psikodrama oturumlarının üç aşaması vardır: Isınma, oyun ve kapanış (grup görüşmesi)…

 

Isınma: Bir psikodrama oturumu, öncelikle liderin ısınması ile başlar. Grubun ihtiyacını görebilmek, spontan ve yaratıcı olabilmek için liderin oturuma ısınması şarttır. Bunun için, önceki oturumları gözden geçirmek gibi hazırlıklar yapılabilir. Ancak herşeyden önemlisi, içinde bulunulan oturumun gerçeğidir. O nedenle, yöneticinin, grubun şimdi ve burada gerçeğine odaklanarak ısınması daha doğrudur. Bazı liderler, oturumun başında kendi duygularından sözederek küçük bir paylaşım yapmayı tercih ederler. Liderler genellikle deneyim kazandıkça, ısınmaları da kolaylaşır.

 

Grubun da her oturumun başında ısınmaya ihtiyacı vardır. Çünkü her birey farklı bir yaşantı diliminin içinden gelmektedir ve akıllarının ve duygularının bir kısmı, orada kalmıştır. “Şimdi ve burada” gerçeğine gelebilmek ve grupla birlikte varolabilmek  için, psikodramatik ısınma şarttır. Oturumların başındaki uzun suskunluklar, fısıltılı konuşmalar ya da sürekli espri yapma çabaları ısınma ihtiyacının göstergeleridir. Bunlar direnç belirtileridir ve son derece doğaldır. Bu aşamada, yöneticinin grubu anlamaya çalışması, gruptaki her üye ile hem kişisel bir etkileşim içinde olması, hem de bir bütün olarak grubun o gün ne  söylemeye çalıştığını dinlemesi gerekir.

 

Isınma aşamasının başında, grup üyelerine kendileriyle ilgili bir konu getirmek isteyip istemedikleri sorulur. Protagonist ile çalışma, psikodramada en öncelikli çalışma şeklidir. Yöneticinin, bireysel ihtiyaçlara öncelik tanıması, hem psikodramaya hem de yöneticiye olan güveni arttırır.  Herhangi bir bireysel öneri yoksa, ısınma teknikleri ile çalışmaya başlanabilir. Psikodramada, grubun ısınması için kullanılabilecek  yaklaşık 400-450  teknik ya da oyun mevcuttur. Bunlardan hangisinin seçileceğini belirleyen yine grubun açık ya da örtük ihtiyaçlarıdır. Bu aşamada da liderin rolü büyüktür. Gruba, o günün gerçeğine uygun ısınma oyunları önermesi, grubun oynayacağı oyunu daha kolay seçmesini ve sahiplenmesini sağlar.

 

Psikodrama yapılan ortamın, ses, ışıklandırma, büyüklük ve dekor açısından ısınma ve oyuna uygun olması gerekir. Odada, oyunlar sırasında kullanılmak üzere çeşitli objeler ve  eşyalar bulundurulmalıdır.

 

Isınma aşaması, gruptaki protagonist adaylarının ortaya çıkmasını sağlar. Isınma sırasında, gruptaki bireyler grupla olduğu kadar kendi iç dünyalarıyla da temasa geçerler. Böylelikle bireysel ihtiyaçlar daha fazla hissedilir.

 

Oyun:Psikodramanın en can alıcı aşaması oyun aşamasıdır. Isınma aşamasında, grupta nasıl bir çalışma yapılacağına karar verilir ve oyun aşamasına geçilir. Lider, eğer bir grup oyunu ise grup ile, protagonist oyunu ise de protagonistle sahneyi oluşturmaya başlar.  Bu aşamada eylem sözün önüne geçer.

 

Psikodramada her zaman yorum oyunun içindedir. Psikodramanın üç temel tekniği olan eşleme, rol değiştirme ve ayna teknikleri ile birçok yardımcı teknik bu aşamada kullanılır. Oyunda,geçmiş ya da gelecek “şimdi ve burada”ya getirilir. Bu bir protagonist oyunu ise, canlandırılan sahne ya da sahnelerde ulaşılmak istenen şey tamamen protagonistin terapötik ihtiyacına göre belirlenir. Bu nedenle lider psikodramada baştan sona aktif olmak zorundadır. Protagonistin ihtiyacı kendisine ilişkin bir farkındalık geliştirmek olabilir, katarsis yaşamak olabilir, hayatındaki önemli bir kişiyle psikodramatik anlamda karşılaşmak (encounter) olabilir, bir sorunun farklı boyutlarının kavranması ve çözüm yollarının araştırılması olabilir, yarım kalmış bir işin tamamlanması olabilir, travmatik bir yaşantının üstesinden gelmek olabilir, bir rüyanın analizi olabilir; kısacası herşey olabilir. Oyun aşamasına çalışılmayacak bir konu yoktur. Psikodrama yaklaşımı ve teknikleri, her konunun ele alınabilmesini sağlar.

 

Eğer bu bir grup oyunu ise de belirleyici olan yine grubun ihtiyaçlarıdır. Lider oyunun içine girmeden oyunu yönlendirir ve bitirir. Zaman zaman tüm oyun aşaması, bir ısınma tekniği ile sürer ve son bulur. Bu şekilde, protagonist adaylarının olmadığı oturumlarda, her bireyin kendi adına yarar sağlaması hedeflenir.

 

Oyun aşaması, kapanış aşamasına geçilmek üzere son bulduğunda, yapılması gereken en önemli şey, sahnenin temizlenmesi ve yardımcı oyuncuların rollerinden çıkartılarak kendi kimliklerinin iade edilmesidir. “Şimdi ve burada” gerçeğinde oynanan oyun, orada tamamlanmalı, bitirilmelidir.

 

Kapanış:Psikodramanın üçüncü ve son aşaması kapanıştır. Yapılan çalışmanın anlam kazanması, ortaya çıkan farkındalıkların özümsenmesi, yoğun duygulanımdan ve regresyondan çıkılması ve yöneticinin de gerek duyuyorsa son yorumlarını yapması, bu aşamada gerçekleştirilir.

 

Kapanış aşaması, iki bölümden oluşur: Rol ve özdeşim geribildirimleri ile paylaşım aşamaları…

 

Rol geribildiriminde, oyun sırasında rol alan yardımcı oyuncular, girdikleri rollerde neler yaşadıklarını anlatırlar. Bu aşamada yorum yapılmaması, protagoniste tavsiyelerde bulunulmaması gerekir. Ancak rol almayan üyeler de oyun sırasında bazı rollere kendilerini yakın hissetmiş, bu rollerle özdeşim kurmuş olabilirler. Özdeşim geribildirimi aşamasında, onların da bu yaşantılarından sözetmelerine olanak sağlanır. Örneğin, bir kadın üye sahnedeki anne rolüyle özdeşim kurduğunu ve oradaki anneye benzer duygular yaşadığını söyleyebilir.

 

Paylaşım aşamasında da, grup üyeleri serbestçe kendi iç dünyalarından gelen çağrışımları paylaşırlar. Psikodrama sahnesinde yaşananlar, üyelerin iç dünyalarında birçok şeyin kıpırdanmasına, hatırlanmasına ya da keşfedilmesine olanak sağlar. Bu çağrışımları gruba aktarmaları, protagonist için olduğu kadar, kendileri ve grup için de çok önemlidir. Bu aşama grup dayanışmasını güçlendiren bir aşamadır ve mutlaka yapılmalıdır.

 

PSİKODRAMADA TEMEL TEKNİKLER

 

Psikodrama, yüzlerce ısınma tekniğini, onlarca yardımcı tekniği (akıl hocası, ısınma yürüyüşü, monolog, yandan konuşma, somutlaştırma, sonlandırma sandalyesi, koro, rolden çıkarma, aksiyonu kesme, yavaş çekim, sesin yükseltilmesi, şok, grubun eşlemesi…) ve üç temel tekniği içinde barındıran bir psikoterapi okuludur.

 

Psikodramanın üç temel tekniği, hemen hemen tüm oturumlarda kullanılan, eşleme, rol değiştirme ve ayna teknikleridir.

 

Eşleme:Protagonistin farkında olduğu ya da olmadığı duygu ve düşüncelerini onun ağzından (ben diliyle) terapistin, yardımcı terapistin ya da grup üyelerinin dile getirmesidir. Bu teknik, terapistin de en etkili müdahalelerini gerçekleştirmesine olanak sağlar. Oyun içinde yapılan eşlemeleri protagonistin kabul ya da reddetme hakkı vardır ve bu onu korur.

 

Eşlemede pozisyon ve duruş noktası ayrı bir önem taşır. Eşleme yapan kişi, çoğunlukla protagonistin arkasında durur, elini onun omuzuna koyar ve eğer gerekiyorsa diz çökerek ya da başka bir pozisyonla onun seviyesinde bir konum alır. Ancak yapılan eşlemenin türüne bağlı olarak, terapist  farklı konumlarda da bu tekniği kullanabilir (örneğin önüne geçerek; koruyucu eşleme). Eşlemenin yapılmayacağı tek yer protagonistin karşısıdır. Bu konumdayken eşleme yerine bir diyalog oluşur ki, bu eşlemeden çok farklı bir durumdur.

 

Eşleme, direnci çözen çok güçlü bir teknikdir. Kurulan empati, eşleme yoluyla dile getirilir. Eşleme sırasında protagonist, iç dünyasıyla temasını arttırır, farkındalığını geliştirir, bastırdığı duygularını hissedebilir, risk alabilir ve daha çekirdek çatışmalarına doğru yol alabilir. Psikanalitik tedavilerde, tedavinin önemli bir parçasını oluşturan yorum unsurunun, psikodramada en çok eşleme tekniği ile kullanıldığını görürüz.

 

Farklı eşleme türleri vardır. Bunlar, içgörü kazandırıcı eşleme, destekleyici eşleme ve koruyucu eşlemedir.

 

İçgörü kazandırıcı eşlemede, terapist protagonistin tam olarak arkasında durur ve mümkün  olduğu kadar onun görüş alanının dışında kalmaya çalışır. Buradan yapılan eşlemeler daha çok iç gerçeğe yakınlaştırıcı niteliktedir. En çok kullanılan eşleme türü budur.

 

Destekleyici eşlemede, terapist protagonistin yanında, onunla omuz omuza durur ama ona asla bakmaz. Bakışları antagoniste yönelmiştir. Protagonistin antagonistle olan etkileşiminde güçsüz kaldığını, ezildiğini gördüğünde terapistin başvurabileceği bir eşleme türüdür. Ancak bundan önce protagonist, kendisinin gidebileceği yere kadar gitmelidir. Destekleyici eşlemede amaç, protagonistin katılımını sağlamaktır. Bu sağlandıktan sonra, kendisinin devam etmesi en uygun yoldur.

 

Koruyucu eşleme ise, destekleyici eşlemenin yetmediği, protagonistin antagonist tarafından travmatize edildiği durumlarda yapılır. Terapist, protagonistin önüne geçerek arkası ona dönük olarak, bütünü ile onu koruyan bir tutum alır ve yüzü antagoniste dönük olarak protagonistin ağzından, onun söyleyemediği şeyleri söyler. Bu, bir başlangış eşlemesidir. Bu yolla, öncelikle antagonistin sesi kesilir, daha sonra kademeli olarak protagonistin saklandığı yerden çıkması sağlanır ve protagonist kendini korumada etki gösterene kadar devam edilir.

 

Psikodramada bu üç eşleme türünün dışında, ihtiyaca göre kullanılan farklı eşleme türleri de vardır. Örneğin, kendini sorgulayıcı eşleme, ters eşleme, çoklu (bölüşülmüş) eşleme, çoğul eşleme, tanıtıcı eşleme gibi…

 

Rol Değiştirme:Psikodramanın ikinci önemli temel tekniği, rol değiştirmedir. Rol değiştirme, psikodramayı yürüten motor olarak da tanımlanabilir. Rol değiştirme, protagonistin, antagonistin rolüne geçmesi ve “o” olması anlamına gelir. Empatinin yaşantısal olarak deneyimlenmesini sağlar ve bir psikodrama oturumu, rol değiştirmeden sonlanamaz.

 

Rol değiştirme, bir surplus reality (artık gerçeklik) işidir. Psikodramada üç tür gerçeklikten söz edebiliriz. Bunlar, “objektif gerçeklik”, “subjektif gerçeklik” ve “artık gerçeklik”dir. Rol değiştirme tekniği açısından her üç gerçekliği tanımlarsak, subjektif gerçeklik kişinin kendi rolünde yaşadığı, kendi dünyasına ait gerçekliktir. Objektif gerçeklik, bireyin içinde bulunduğu duruma dışarıdan bakması, bir başka deyişle izleyen rolüne geçmesi ile yaşanan gerçekliktir (ayna tekniğinde yaşanır). Artık gerçeklik ise, bireyin, kendisi dışında bir role girerek, bu rolün subjektif gerçekliğini yaşamasıdır.

 

Psikodramada kişi herşeyin rolüne geçebilir; hayatındaki kişiler, duygular, düşünceler, cansız objeler, kavramlar, soyut varlıklar, idealize edilen kişiler… Psikodrama sahnesi insana, hayatında hiç alma olanağı olmayan rolleri alma şansını tanır. Rol repertuarının genişliği, kişinin iç dünyasını zenginleştirir.

 

Sahnede ne kadar rol varsa, hepsinin öncelikle protagonist tarafından oynanması gerekir. Rol kişileri ancak bu sayede sahnede varolabilirler ve rollerine girebilirler. Her rol kişisi, rol değiştirme sırasında kısa bir süre için protagonistin rolüne geçer. Daha sonra kendi rolünden devam eder. Protagonistin duruşu, ses tonu, mimik ve jestlerini, duygu durumunu gözlemleyerek, kendilerine verilen rolü özenle yerine getirirler. Baze rol oynamada spontanlığa da izin verilir. Bu durumda yardımcı oyuncular, protagonist söylemeden o rolün içinden birşey söyleyebilir ya da bir eylemde bulunabilirler. Bu durum, protagoniste uyuyorsa ve oyunun akışı içinde doğru ise müdahale etmeden devam edebilir.

 

Ayna:Psikodramanın üçüncü temel tekniği, ayna tekniğidir. Bu teknik, protagonistin, sahnede canlandırdığı, kendi gerçekliğine dışarıdan bakması için kullanılır. Bu teknikle protagonist, başka hiç bir psikoterapi tekniğinde bulamayacağı bir üstünlük ile karşılaşır ve bunun avantajlarını yaşar. Uygulamada, protagonist o ana kadar oluşturduğu sahne ya da sahnelerden biraz uzaklaşarak ya da bir sandalyenin üzerine çıkarak onlara dışarıdan bakar. Bu sırada, protagonistin yardımcı egosu da sahnede onun rolünü oynuyordur ve kendisine de dışarıdan bakma olanağı bulur. Eğer protagonist, aynı anda birden fazla sahneye bakıyorsa, buna çoklu ayna tekniği adı verilir.

 

Bu teknik, farkındalığın artmasına ve yaşam değişiklikleri için kişiye gereken tasa ve isteğin uyanmasına katkıda bulunan çok önemli bir tekniktir. Gerek görülürse, protagonist tekrar sahneye gelerek kendi rolünü alır ve yeni bir şey deneyebilir.

 

Ayna tekniği sahneler arasındaki geçişler için kullanılabilir. Terapist, uygun gördüğü bir noktada, protagonisti sahnenin dışına alarak oyunu dışarıdan izlemesini sağlar ve ona çağrışımlarını sorar. Protagonistin çağrışımlarına bakılarak hangi sahneye geçileceğine karar verilir. Ayna, aynı zamanda bir sonlandırma aracı olarak da kullanılabilir. Protagonist, kendisine ve öz gerçekliğine ilişkin son değerlendirmelerini yapma fırsatı bulur. Yardımcı tekniklerden biri olan “akıl hocası” tekniği de bu safhada kullanılabilir. Protagonist, kendi kendisinin akıl hocası olarak, sahnedeki kendisine öğüt verebilir.

 

Zerka Moreno, psikodramanın “insana hayatı nasıl yaşayacağını, ceza çektirmeden öğreten bir laboratuar” olduğunu söyler. Gerçekten de psikodrama tıpkı anne çocuk ilişkisinde olduğu gibi insanın her türlü haliyle var olmasına izin veren güvenli bir üs gibidir. Bu üsden yola çıkarak herhangi bir tehlikeyle karşılaşmadan birçok yaratıcı yolculuk yapmak mümkündür. Çoğu zaman bu yolculuklar, öznel öyküyü yeniden ve bu kez daha yaratıcı bir şekilde yazmayı sağlar.

 

Yaşamı sürekli akmakta olan bir nehir metaforuyla ele alırsak, suyun hiçbir anda, bir önceki ile aynı su olmadığını kabul eder, nehri ters yönde akıtmanın ya da durdurmanın mümkün olmadığını söyleyerek “zaman her şeyin ilacıdır” deriz. Psikodrama bu sözü hem doğrularcasına hem de yalanlarcasına bizi geçmişe götürebilen bir tekniktir. Doğrular; çünkü psikodrama sahnesinde yaratılan her eski gerçeklik; aynı zamanda yeni bir gerçekliktir ve girilen ırmak aynı ırmak değil, grubun şifalı sularının akmakta olduğu yeni bir ırmaktır. Yalanlar; çünkü psikodrama sahnesinde zamanı durdurmak, geriye döndürmek ve yeniden yaşamak “gerçekten” mümkündür… Biliyoruz ki “gerçek”, bizim kendi duyumlarımızla algıladığımız ve hissettiğimiz kadardır. Psikodramada “an” gerçekliktir…

 

KAYNAKLAR

  • Altınay D. (1998). Psikodrama Grup Psikoterapisi 300 Isınma Oyunu. Sistem Yayıncılık, İstanbul.
  • Altınay, D. (2000). Psikodrama Grup Psikoterapisi El Kitabı: Yaşama Dair Çok Şey. Sistem Yayıncılık, İstanbul.
  • Blatner, A. (2002). Psikodramanın Temelleri (Çev. Gülden Şen). Sistem Yayıncılık, İstanbul.
  • Dökmen, Ü. (1995). Sosyometri ve Psikodrama. Sistem Yayıncılık, İstanbul.
  • Özbek, A. ve Leutz G.(1987). Psikodrama: Grup Psikoterapisinde Sahnesel Etkileşim. Grup Psikoterapileri Derneği, Ankara.
  • Türköz, Y. (2009). Büyü Dükkanı: Psikodrama Öyküleri. Epsilon Yayınları , İstanbul.
  • Türköz, Y. (2012). Yakın İlişkilerde Bağlanma Örüntülerinin Araştırılması ve Yeniden Yapılandırılmasında Güvenli Üs Olarak Psikodrama. İstanbul Psikodrama Enstitüsü, üst aşama eğitimi tezi.